PANGEA1

 
registro: 24/05/2009
Pontos75mais
Próximo nível: 
Pontos necessários: 125
Último jogo

Çünkü ''Bende senin devamın var''...

Kim girerse girsin hayatına,sen artık hep eksik kalacaksın...
Çoğun bende senin,elinin sıcaklığını aldım,sarılışında sıkma payını,kokunu aldım,nefesini aldım sen uyurkenonunla yüzümü ısıttım.
Ben senden sabah uyanışlarını aldım,Günaydın mesajlarını ve o savaş nedeni iyi geceler öpücüklerini...
Sen şimdi kime tam kalabilirsinki,anlamıyorsun değilmi ben senin gözyaşlarını aldım,artık hiç kimse için adam gibi ağlayamayacaksın...
Kimse için benim kadar üzülemeyeceksin.
Çoğun bende senin,onunla sigaraya başladık...
Ne yaptım biliyormusun?Senden geriye yeni bir sen edecek kadar bile bırakmadım.
O yüzden sen artık hep eksik kalacaksın.
Kalbi dışarda unutulmuş bir vücutsun artık.
Nefes alman mühim değil,asla tamamlanamayacaksın...
Çünkü'' Bende senin devamın var''.......................................

Öyle içimdesin ki.



 
 

Öyle içimdesin ki.
Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.

Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.

...
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?



Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.



Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.



Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum. 



Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.



Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.



"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.



Neler yazmışım diye merakımdan.



Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.


Düşsek Bir Hayalin İçine, Olmaz mı?

 

 

Bir düşün orta yerindeydim, doğdum, dünyaya geldim. Huzurluydum üstelik, keşke kimse ellemeseydi!

 

 

 

 

Düşsek Bir Hayalin İçine, Olmaz mı?

 

Benim tercihim mi gelmek, buradaki aklımla anlamam mümkün değil ama madem geldik şu gezegene, tadını çıkarmak derdindeyim.

Sana kör kütük aşık olmak istiyorum mesela. Bir rüyanın en huzurlu yerinden gülümser gibi, yaşama gülümsemek istiyorum.

Senin üstüne kurulan düşlere ihtiyacım var. Sana tutunmak, sana sarılmak, sana yaslanmak istiyorum.

Gözlerinde kaybolsam, birlikte gezsek nereye gidiyorsan! Bütün sokakları, mekanları görsek birlikte. İnsanları seyretsek Ortaköy’de, deniz kenarında oturmuş gitar çalan güzel sesli çocuğa para versek, bir de bizim için söylese, olmaz mı?

Bir Pazar sabahı kahvaltı etmeye gitsek, yeşili bol, ağaç altında hamaklar kurulu, yerde minderleri olan bir kafede otursak. Kahvemizi içsek baş başa, gazeteleri didik didik okusak. Ülkenin durumunu konuşsak arada, sevdiğimiz köşe yazarlarının birkaç paragrafını sesli okusak, olmaz mı?

Yağmurlu bir günde sinemaya geç kalsak. Islanarak koşsak caddeler boyu, biletçi yüzümüze tuhaf tuhaf baksa, “dışarıda çok yağmur var” desek, bize hiçbir şey sormamış olan asık suratlı biletçiye. Sonra gülüşerek girsek içeri. İnsanları ıslatarak geçip otursak koltuğumuza, birbirimize sarılarak ısınsak, olmaz mı?

Senin evde oturup maç izlemek istediğin, benim caz konserine gitmek istediğim bir akşam saati kavga etsek, sen tabağını tepsiye koyup televizyon karşısına geçsen, ben söylenerek bulaşık yıkasam mutfakta. Senin takım maçı kazanınca keyfin yerine gelse, gelip sarılsan arkamdan sessizce, boynuma bir öpücük koysan. Biraz nazlansam bende, sonra yumuşasam, gülüşsek karşılıklı, sonra oturup film seyretsek meyve yiyerek, olmaz mı?

İşten yorgun geldiğin bir akşam, sana içinde gül yaprakları olan bir küvet dolusu sıcak su hazırlasam. Banyoda bir iki mum yanıyor olsa, biraz da fonda müzik. Girip uzansan küvete, bütün gerginliğin geçerken, beni düşünüp gülümsesen. Kapıyı çalsam, bir şey ister misin diye sorsam, yanına gelmemi söylesen. Aniden beni de küvete çeksen, ıslansa elbiselerim, .......sabaha kadar, olmaz mı?

Aşık olsak birbirimize, bir şarkının sözü ve bestesi gibi uyumlu olsak, acı tatlı günler yaşasak, bir ömrü paylaşsak birlikte, inansan sen bu hayale, ben sana kansam, olmaz mı?


Adın Aşk mı Senin?

Adım aşk der gibi bakıyorsun, soyadın ne? Hangi zamanda edilen bir duaya karşılık geldin? Artık şarkılardan fal tutmuyordum ve kimse için söylenecek bestem kalmamıştı, o yüzden mi buradasın?


Adın Aşk mı Senin?

Adın Aşk mı Senin?

Aşkın kendisiymişsin gibi yürüyorsun yollarda, tafran da bundan olmalı. İnandırabilecek misin kalbimi? Sevda dediğin vurgunları önceden çok yedim ben, şimdi derin sularda yüzmüyorum, bir okyanusun ortasında huzurla maviliği izlemek gibi hayallerim de kalmadı. Kandırabilecek misin?

Duvara nasıl çarpıldığını bilirim, ayak sesi dinlemenin hazin yalnızlığına da batıp çıkmışlığım vardır. Senden önce geçtiğim bir ömürden kalma anılarım var aklımda, birazı karanlık ve acı, silebilecek misin?

Beynimin derinliğinde sesler, yüzler, fotoğraflar, kalabalık ve karmakarışık, eline bir fırça alıp, beyaza boyayabilecek misin?

Şimdi olduğumdan farklı biri yapmaya çalışmadan sevebilecek misin? Bu halime gelmek için çok bedeller ödedim. Bir çamur parçasıydım, şekillendim önce, sonra cehennemlerde yandım alev alev, şeklim bozulmasın diye. Sonra boyandım, gri de bir renk değil midir? Lafta kolay gelir de, yaşaması ağırdı. Gördüğünden başka bir ben var içimde, onu bulup çıkarabilecek misin?

Dilimin suskunluğuyla, aslında ne ağır konuştuğumu duyabilecek misin?  Cümlelerim içinden ışık hızıyla geçecek mi, yoksa gerçekten dinleyecek misin? Bağırırsam herkes duyar elbette, önemli olan sessizliğime bakıp, ne dediğimi anlayabilecek misin? Sıradanlaşmayı ben de bilirim, hatta kolay bile olurdu, tırnak içinde veya büyük harflerle anlatmak derdimi ama ruhum yaşlıdır benim, görüntüme bakma. Biriktirdiğim yıllara neler sığdırmışım, sayabilecek misin?

Kafam bozulsa bir gün, basıp gitsem uzaklara, kimseye haber vermeden, gizlice; peşime düşüp gelebilecek misin? Aşk uğruna yollara düşmek ne demek, en iyi ben bilirim. Öyle büyük bir yürek lazımdır ki, gidenin ardından, aynı hayale koşabilmek için. Kendinden, düzeninden, alışkanlıklarından vazgeçip, bir sevda uğruna kalkıp gidebilecek misin?

Biraz zor gelmiş olmalı isteklerim. Tok misafir ağırlamak gibidir benim aşkım, bütün bunları göze alabilecek misin? Biraz pazarlık edelim istersen. Sen inandır ve kandır beni, kimsenin sevemeyeceği kadar büyük bir kalp vereyim karşılığında. Başkalarından sakladığım, temiz kalmış yanımı sana emanet edeyim. Beyaza boyayabilirsen hafızamı, ben de gençliğimi, sonsuz güveni, sadakati, neşeyi ve mutluluğu vereyim sana. İçinde hiç siyah barındırmayan bir kadın teslim edeyim. Öyle ya, hafızası olmazsa insanın, kötülüğü bilir mi?  Sen değiştirmeden sevmeyi becer, ben fark etmeden sana dönüşürüm zaten. Cümlelerimin altını doldur sen, ben de en güzel aşk şiirlerini yazayım adına ve bir sözüne canımı vereyim. Sen düş peşime gel, tutkuna hayran kalıp, ömrün boyunca yaşayamayacağın bir hayatı ayaklarının altına sereyim.

Adım aşk demiştin galiba, peki soyadın ne? Ayrılık mı?....

 


İçimden geldi yine yazmak.ve senin bende başladığın gibi başlıyorum yazmaya...




Bir sevda mektubunun son satırına nokta koymadan önce,
Bir kaç kadeh şiir içtim bu gece
Nefretini üzerime çakarak yağan, sensizliğin sağanağına tutuldum
Her damlasında biraz daha kuruyor hayallerim
İliklerime kadar sinmiş, bir unutulmuşluğun hüznü..
Dört tarafı yalnızlıkla çevirilmiş bir ızdıraba
Yalan sarısı yaprakları döküldükçe
Ve ezdikçe deli yangınların
Ufkumu kanatıyor, gül yüreğindeki diken..
Bu kaçıncı sensizliği söndürüşüm kül tablalarında
Bu kaçıncı savruluşum gözyaşlarımın dalgalarında
Şimdi bir tebessümün amortisi kalır geriye
Ve tutmamış bir aşkın mayası, benden sana hediye..
Bir kaç kadeh daha şiir içip, körkütük şair olsam
Hangi nakarata sığar ki sevdan
Gözlerinin dibindeki uzaklardayken
Nasıl anlatabilirim ki yüreğimdeki gökyüzünü..
Şimdi utangaç bir isyan teselli eder,
Senden vaz geçen öfkemi
Zimmetine geçirdiğin yarınlarım yüzünden
Güneşlerim hep düne doğdukça,
Kimyasal bir aşkın izlerini taşır
Yüreğimdeki kabuk tutmamış yaralar
Ve bir olasılık gelip, beynimin kapısını aralar.
Ya aşk evrim geçirdi, ya da Ecelin adı zaten aşktı...